< Luka 22 >

1 Fısıh denilen Mayasız Ekmek Bayramı yaklaşmıştı.
اَپَرَنْچَ کِنْوَشُونْیَپُوپوتْسَوَسْیَ کالَ اُپَسْتھِتی
2 Başkâhinlerle din bilginleri İsa'yı ortadan kaldırmak için bir yol arıyor, ama halktan korkuyorlardı.
پْرَدھانَیاجَکا اَدھْیایَکاشْچَ یَتھا تَں ہَنْتُں شَکْنُوَنْتِ تَتھوپایامْ اَچیشْٹَنْتَ کِنْتُ لوکیبھْیو بِبھْیُح۔
3 Şeytan, Onikiler'den biri olup İskariot diye adlandırılan Yahuda'nın yüreğine girdi.
ایتَسْتِنْ سَمَیے دْوادَشَشِشْییشُ گَنِتَ اِیشْکَرِیوتِییَرُوڈھِمانْ یو یِہُوداسْتَسْیانْتَحکَرَنَں شَیتاناشْرِتَتْواتْ
4 Yahuda gitti, başkâhinler ve tapınak koruyucularının komutanlarıyla İsa'yı nasıl ele verebileceğini görüştü.
سَ گَتْوا یَتھا یِیشُں تیشاں کَریشُ سَمَرْپَیِتُں شَکْنوتِ تَتھا مَنْتْرَناں پْرَدھانَیاجَکَیح سیناپَتِبھِشْچَ سَہَ چَکارَ۔
5 Onlar buna sevindiler ve kendisine para vermeye razı oldular.
تینَ تے تُشْٹاسْتَسْمَے مُدْراں داتُں پَنَں چَکْرُح۔
6 Bunu kabul eden Yahuda, kalabalığın olmadığı bir zamanda İsa'yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.
تَتَح سونْگِیکرِتْیَ یَتھا لوکانامَگوچَرے تَں پَرَکَریشُ سَمَرْپَیِتُں شَکْنوتِ تَتھاوَکاشَں چیشْٹِتُماریبھے۔
7 Fısıh kurbanının kesilmesi gereken Mayasız Ekmek Günü geldi.
اَتھَ کِنْوَشُونْیَپُوپوتْمَوَدِنے، اَرْتھاتْ یَسْمِنْ دِنے نِسْتاروتْسَوَسْیَ میشو ہَنْتَوْیَسْتَسْمِنْ دِنی
8 İsa, Petrus'la Yuhanna'yı, “Gidin, Fısıh yemeğini yiyebilmemiz için hazırlık yapın” diyerek önden gönderdi.
یِیشُح پِتَرَں یوہَنَنْچاہُویَ جَگادَ، یُواں گَتْواسْماکَں بھوجَنارْتھَں نِسْتاروتْسَوَسْیَ دْرَوْیانْیاسادَیَتَں۔
9 O'na, “Nerede hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.
تَدا تَو پَپْرَچّھَتُح کُچاسادَیاوو بھَوَتَح کیچّھا؟
10 İsa onlara, “Bakın” dedi, “Kente girdiğinizde karşınıza su testisi taşıyan bir adam çıkacak. Adamı, gideceği eve kadar izleyin ve evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.’
تَدا سووادِیتْ، نَگَرے پْرَوِشْٹے کَشْچِجَّلَکُمْبھَمادایَ یُواں ساکْشاتْ کَرِشْیَتِ سَ یَنِّویشَنَں پْرَوِشَتِ یُوامَپِ تَنِّویشَنَں تَتْپَشْچادِتْوا نِویشَنَپَتِمْ اِتِ واکْیَں وَدَتَں،
یَتْراہَں نِسْتاروتْسَوَسْیَ بھوجْیَں شِشْیَیح سارْدّھَں بھوکْتُں شَکْنومِ ساتِتھِشالا کُتْرَ؟ کَتھامِماں پْرَبھُسْتْواں پرِچّھَتِ۔
12 Ev sahibi size üst katta, döşenmiş büyük bir oda gösterecek. Orada hazırlık yapın.”
تَتَح سَ جَنو دْوِتِییَپْرَکوشْٹھِییَمْ ایکَں شَسْتَں کوشْٹھَں دَرْشَیِشْیَتِ تَتْرَ بھوجْیَماسادَیَتَں۔
13 Onlar da gittiler, her şeyi İsa'nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
تَتَسْتَو گَتْوا تَدْواکْیانُسارینَ سَرْوَّں درِشْدْوا تَتْرَ نِسْتاروتْسَوِییَں بھوجْیَماسادَیاماسَتُح۔
14 Yemek saati gelince İsa, elçileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: “Ben acı çekmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım.
اَتھَ کالَ اُپَسْتھِتے یِیشُ رْدْوادَشَبھِح پْریرِتَیح سَہَ بھوکْتُمُپَوِشْیَ کَتھِتَوانْ
مَمَ دُحکھَبھوگاتْ پُورْوَّں یُبھابھِح سَہَ نِسْتاروتْسَوَسْیَیتَسْیَ بھوجْیَں بھوکْتُں مَیاتِوانْچھا کرِتا۔
16 Size şunu söyleyeyim, Fısıh yemeğini, Tanrı'nın Egemenliği'nde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim.”
یُشْمانْ وَدامِ، یاوَتْکالَمْ اِیشْوَرَراجْیے بھوجَنَں نَ کَرِشْیے تاوَتْکالَمْ اِدَں نَ بھوکْشْیے۔
17 Sonra kâseyi alarak şükretti ve, “Bunu alın, aranızda paylaşın” dedi.
تَدا سَ پانَپاتْرَمادایَ اِیشْوَرَسْیَ گُنانْ کِیرْتَّیِتْوا تیبھْیو دَتْواوَدَتْ، اِدَں گرِہْلِیتَ یُویَں وِبھَجْیَ پِوَتَ۔
18 “Size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği gelene dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.”
یُشْمانْ وَدامِ یاوَتْکالَمْ اِیشْوَرَراجَتْوَسْیَ سَںسْتھاپَنَں نَ بھَوَتِ تاوَدْ دْراکْشاپھَلَرَسَں نَ پاسْیامِ۔
19 Sonra eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın” dedi.
تَتَح پُوپَں گرِہِیتْوا اِیشْوَرَگُنانْ کِیرْتَّیِتْوا بھَنْکْتا تیبھْیو دَتْواوَدَتْ، یُشْمَدَرْتھَں سَمَرْپِتَں یَنْمَمَ وَپُسْتَدِدَں، ایتَتْ کَرْمَّ مَمَ سْمَرَنارْتھَں کُرُدھْوَں۔
20 Aynı şekilde, yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse, sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır.
اَتھَ بھوجَنانْتے تادرِشَں پاتْرَں گرِہِیتْواوَدَتْ، یُشْمَتْکرِتے پاتِتَں یَنْمَمَ رَکْتَں تینَ نِرْنِیتَنَوَنِیَمَرُوپَں پانَپاتْرَمِدَں۔
21 Ama bana ihanet edecek kişinin eli şu anda benimkiyle birlikte sofradadır.
پَشْیَتَ یو ماں پَرَکَریشُ سَمَرْپَیِشْیَتِ سَ مَیا سَہَ بھوجَناسَنَ اُپَوِشَتِ۔
22 İnsanoğlu, belirlenmiş olan yoldan gidiyor. Ama O'na ihanet eden adamın vay haline!”
یَتھا نِرُوپِتَماسْتے تَدَنُسارینا مَنُشْیَپُتْرَسْیَ گَتِ رْبھَوِشْیَتِ کِنْتُ یَسْتَں پَرَکَریشُ سَمَرْپَیِشْیَتِ تَسْیَ سَنْتاپو بھَوِشْیَتِ۔
23 Elçiler, aralarında bunu kimin yapabileceğini tartışmaya başladılar.
تَدا تیشاں کو جَنَ ایتَتْ کَرْمَّ کَرِشْیَتِ تَتْ تے پَرَسْپَرَں پْرَشْٹُماریبھِرے۔
24 Ayrıca aralarında hangisinin en üstün sayılacağı konusunda bir çekişme oldu.
اَپَرَں تیشاں کو جَنَح شْریشْٹھَتْوینَ گَنَیِشْیَتے، اَتْرارْتھے تیشاں وِوادوبھَوَتْ۔
25 İsa onlara, “Ulusların kralları, kendi uluslarına egemen kesilirler. İleri gelenleri de kendilerine iyiliksever unvanını yakıştırırlar” dedi.
اَسْماتْ کارَناتْ سووَدَتْ، اَنْیَدیشِییاناں راجانَح پْرَجانامُپَرِ پْرَبھُتْوَں کُرْوَّنْتِ دارُنَشاسَنَں کرِتْواپِ تے بھُوپَتِتْوینَ وِکھْیاتا بھَوَنْتِ چَ۔
26 “Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten, hizmet eden gibi olsun.
کِنْتُ یُشْماکَں تَتھا نَ بھَوِشْیَتِ، یو یُشْماکَں شْریشْٹھو بھَوِشْیَتِ سَ کَنِشْٹھَوَدْ بھَوَتُ، یَشْچَ مُکھْیو بھَوِشْیَتِ سَ سیوَکَوَدْبھَوَتُ۔
27 Hangisi daha büyük, sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Sofrada oturan değil mi? Oysa ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum.
بھوجَنوپَوِشْٹَپَرِچارَکَیوح کَح شْریشْٹھَح؟ یو بھوجَنایوپَوِشَتِ سَ کِں شْریشْٹھو نَ بھَوَتِ؟ کِنْتُ یُشْماکَں مَدھْیےہَں پَرِچارَکَاِواسْمِ۔
28 Denendiğim zamanlar benimle birlikte dayanmış olanlar sizlersiniz.
اَپَرَنْچَ یُیَں مَمَ پَرِیکْشاکالے پْرَتھَمَمارَبھْیَ مَیا سَہَ سْتھِتا
29 Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik veriyorum.
ایتَتْکارَناتْ پِتْرا یَتھا مَدَرْتھَں راجْیَمیکَں نِرُوپِتَں تَتھاہَمَپِ یُشْمَدَرْتھَں راجْیَں نِرُوپَیامِ۔
30 Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtta oturarak İsrail'in on iki oymağını yargılayasınız.
تَسْمانْ مَمَ راجْیے بھوجَناسَنے چَ بھوجَنَپانے کَرِشْیَدھْوے سِںہاسَنیشُوپَوِشْیَ چیسْراییلِییاناں دْوادَشَوَںشاناں وِچارَں کَرِشْیَدھْوے۔
31 “Simun, Simun, Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır.
اَپَرَں پْرَبھُرُواچَ، ہے شِمونْ پَشْیَ تِتَاُنا دھانْیانِیوَ یُشْمانْ شَیتانْ چالَیِتُمْ اَیچّھَتْ،
32 Ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim. Geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir.”
کِنْتُ تَوَ وِشْواسَسْیَ لوپو یَتھا نَ بھَوَتِ ایتَتْ تْوَدَرْتھَں پْرارْتھِتَں مَیا، تْوَنْمَنَسِ پَرِوَرْتِّتے چَ بھْراترِناں مَناںسِ سْتھِرِیکُرُ۔
33 Simun İsa'ya, “Ya Rab, ben seninle birlikte zindana da, ölüme de gitmeye hazırım” dedi.
تَدا سووَدَتْ، ہے پْرَبھوہَں تْوَیا سارْدّھَں کاراں مرِتِنْچَ یاتُں مَجِّتوسْمِ۔
34 İsa, “Sana şunu söyleyeyim, Petrus, bu gece horoz ötmeden beni tanıdığını üç kez inkâr edeceksin” dedi.
تَتَح سَ اُواچَ، ہے پِتَرَ تْواں وَدامِ، اَدْیَ کُکُّٹَرَواتْ پُورْوَّں تْوَں مَتْپَرِچَیَں وارَتْرَیَمْ اَپَہْووشْیَسے۔
35 Sonra İsa onlara, “Ben sizi kesesiz, torbasız ve çarıksız gönderdiğim zaman, herhangi bir eksiğiniz oldu mu?” diye sordu. “Hiçbir eksiğimiz olmadı” dediler.
اَپَرَں سَ پَپْرَچّھَ، یَدا مُدْراسَمْپُٹَں کھادْیَپاتْرَں پادُکانْچَ وِنا یُشْمانْ پْراہِنَوَں تَدا یُشْماکَں کَسْیاپِ نْیُونَتاسِیتْ؟ تے پْروچُح کَسْیاپِ نَ۔
36 O da onlara, “Şimdi ise kesesi olan da, torbası olan da yanına alsın” dedi. “Kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın.
تَدا سووَدَتْ کِنْتْوِدانِیں مُدْراسَمْپُٹَں کھادْیَپاتْرَں وا یَسْیاسْتِ تینَ تَدْگْرَہِیتَوْیَں، یَسْیَ چَ کرِپانو ناسْتِ تینَ سْوَوَسْتْرَں وِکْرِییَ سَ کْریتَوْیَح۔
37 Size şunu söyleyeyim, yazılmış olan şu sözün yaşamımda yerine gelmesi gerekiyor: ‘O, suçlularla bir sayıldı.’ Gerçekten de benimle ilgili yazılmış olanlar yerine gelmektedir.”
یَتو یُشْمانَہَں وَدامِ، اَپَرادھِجَنَیح سارْدّھَں گَنِتَح سَ بھَوِشْیَتِ۔ اِدَں یَچّھاسْتْرِییَں وَچَنَں لِکھِتَمَسْتِ تَنْمَیِ پھَلِشْیَتِ یَتو مَمَ سَمْبَنْدھِییَں سَرْوَّں سیتْسْیَتِ۔
38 “Ya Rab, işte burada iki kılıç var” dediler. O da onlara, “Yeter!” dedi.
تَدا تے پْروچُح پْرَبھو پَشْیَ اِمَو کرِپانَو۔ تَتَح سووَدَدْ ایتَو یَتھیشْٹَو۔
39 İsa dışarı çıktı, her zamanki gibi Zeytin Dağı'na gitti. Öğrenciler de O'nun ardından gittiler.
اَتھَ سَ تَسْمادْوَہِ رْگَتْوا سْواچارانُسارینَ جَیتُنَنامادْرِں جَگامَ شِشْیاشْچَ تَتْپَشْچادْ یَیُح۔
40 Oraya varınca İsa onlara, “Dua edin ki ayartılmayasınız” dedi.
تَتْروپَسْتھایَ سَ تانُواچَ، یَتھا پَرِیکْشایاں نَ پَتَتھَ تَدَرْتھَں پْرارْتھَیَدھْوَں۔
41 Onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve diz çökerek şöyle dua etti: “Baba, senin isteğine uygunsa, bu kâseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.”
پَشْچاتْ سَ تَسْمادْ ایکَشَرَکْشیپادْ بَہِ رْگَتْوا جانُنِی پاتَیِتْوا ایتَتْ پْرارْتھَیانْچَکْرے،
ہے پِتَ رْیَدِ بھَوانْ سَمَّنْیَتے تَرْہِ کَںسَمینَں مَمانْتِکادْ دُورَیَ کِنْتُ مَدِچّھانُرُوپَں نَ تْوَدِچّھانُرُوپَں بھَوَتُ۔
43 Gökten bir melek İsa'ya görünerek O'nu güçlendirdi.
تَدا تَسْمَے شَکْتِں داتُں سْوَرْگِییَدُوتو دَرْشَنَں دَدَو۔
44 Derin bir acı içinde olan İsa daha hararetle dua etti. Teri, toprağa düşen kan damlalarını andırıyordu.
پَشْچاتْ سوتْیَنْتَں یاتَنَیا وْیاکُلو بھُوتْوا پُنَرْدرِڈھَں پْرارْتھَیانْچَکْرے، تَسْمادْ برِہَچّھونِتَبِنْدَوَ اِوَ تَسْیَ سْویدَبِنْدَوَح پرِتھِوْیاں پَتِتُماریبھِرے۔
45 İsa duadan kalkıp öğrencilerin yanına dönünce onları üzüntüden uyumuş buldu.
اَتھَ پْرارْتھَناتَ اُتّھایَ شِشْیاناں سَمِیپَمیتْیَ تانْ مَنودُحکھِنو نِدْرِتانْ درِشْٹْواوَدَتْ
46 Onlara, “Niçin uyuyorsunuz?” dedi. “Kalkıp dua edin ki ayartılmayasınız.”
کُتو نِدْراتھَ؟ پَرِیکْشایامْ اَپَتَنارْتھَں پْرَرْتھَیَدھْوَں۔
47 İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikiler'den biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa'yı öpmek üzere yaklaşınca İsa, “Yahuda” dedi, “İnsanoğlu'na bir öpücükle mi ihanet ediyorsun?”
ایتَتْکَتھایاح کَتھَنَکالے دْوادَشَشِشْیاناں مَدھْیے گَنِتو یِہُوداناما جَنَتاسَہِتَسْتیشامْ اَگْرے چَلِتْوا یِیشوشْچُمْبَنارْتھَں تَدَنْتِکَمْ آیَیَو۔
تَدا یِیشُرُواچَ، ہے یِہُودا کِں چُمْبَنینَ مَنُشْیَپُتْرَں پَرَکَریشُ سَمَرْپَیَسِ؟
49 İsa'nın çevresindekiler olacakları anlayınca, “Ya Rab, kılıçla vuralım mı?” dediler.
تَدا یَدْیَدْ گھَٹِشْیَتے تَدَنُمایَ سَنْگِبھِرُکْتَں، ہے پْرَبھو وَیَں کِ کھَنْگینَ گھاتَیِشْیامَح؟
50 İçlerinden biri başkâhinin kölesine vurarak sağ kulağını uçurdu.
تَتَ ایکَح کَرَوالیناہَتْیَ پْرَدھانَیاجَکَسْیَ داسَسْیَ دَکْشِنَں کَرْنَں چِچّھیدَ۔
51 Ama İsa, “Bırakın, yeter!” dedi, sonra kölenin kulağına dokunarak onu iyileştirdi.
اَدھُونا نِوَرْتَّسْوَ اِتْیُکْتْوا یِیشُسْتَسْیَ شْرُتِں سْپرِشْٹْوا سْوَسْیَں چَکارَ۔
52 İsa, üzerine yürüyen başkâhinlere, tapınak koruyucularının komutanlarına ve ileri gelenlere şöyle dedi: “Niçin bir haydutmuşum gibi kılıç ve sopalarla geldiniz?
پَشْچادْ یِیشُح سَمِیپَسْتھانْ پْرَدھانَیاجَکانْ مَنْدِرَسْیَ سیناپَتِینْ پْراچِیناںشْچَ جَگادَ، یُویَں کرِپانانْ یَشْٹِیںشْچَ گرِہِیتْوا ماں کِں چورَں دھَرْتُّمایاتاح؟
53 Her gün tapınakta sizinle birlikteydim, bana el sürmediniz. Ama bu saat sizindir, karanlığın egemen olduğu saattir.”
یَداہَں یُشْمابھِح سَہَ پْرَتِدِنَں مَنْدِرےتِشْٹھَں تَدا ماں دھَرْتَّں نَ پْرَورِتّاح، کِنْتْوِدانِیں یُشْماکَں سَمَیونْدھَکارَسْیَ چادھِپَتْیَمَسْتِ۔
54 İsa'yı tutukladılar, alıp başkâhinin evine götürdüler. Petrus onları uzaktan izliyordu.
اَتھَ تے تَں دھرِتْوا مَہایاجَکَسْیَ نِویشَنَں نِنْیُح۔ تَتَح پِتَرو دُورے دُورے پَشْچادِتْوا
55 Avlunun ortasında ateş yakıp çevresinde oturduklarında Petrus da gelip onlarla birlikte oturdu.
برِہَتْکوشْٹھَسْیَ مَدھْیے یَتْراگْنِں جْوالَیِتْوا لوکاح سَمیتْیوپَوِشْٹاسْتَتْرَ تَیح سارْدّھَمْ اُپَوِویشَ۔
56 Bir hizmetçi kız ateşin ışığında oturan Petrus'u gördü. Onu dikkatle süzerek, “Bu da O'nunla birlikteydi” dedi.
اَتھَ وَہْنِسَنِّدھَو سَمُپَویشَکالے کاچِدّاسِی مَنو نِوِشْیَ تَں نِرِیکْشْیاوَدَتْ پُمانَیَں تَسْیَ سَنْگےسْتھاتْ۔
57 Ama Petrus, “Ben O'nu tanımıyorum, kadın!” diye inkâr etti.
کِنْتُ سَ تَدْ اَپَہْنُتْیاوادِیتْ ہے نارِ تَمَہَں نَ پَرِچِنومِ۔
58 Biraz sonra onu gören başka biri, “Sen de onlardansın” dedi. Petrus, “Değilim, arkadaş!” dedi.
کْشَنانْتَرےنْیَجَنَسْتَں درِشْٹْوابْرَوِیتْ تْوَمَپِ تیشاں نِکَرَسْیَیکَجَنوسِ۔ پِتَرَح پْرَتْیُواچَ ہے نَرَ ناہَمَسْمِ۔
59 Yaklaşık bir saat sonra yine bir başkası ısrarla, “Gerçekten bu da O'nunla birlikteydi” dedi. “Çünkü Celileli'dir.”
تَتَح سارْدّھَدَنْڈَدْوَیاتْ پَرَں پُنَرَنْیو جَنو نِشْچِتْیَ بَبھاشے، ایشَ تَسْیَ سَنْگِیتِ سَتْیَں یَتویَں گالِیلِییو لوکَح۔
60 Petrus, “Sen ne diyorsun be adam, anlamıyorum!” dedi. Tam o anda, Petrus daha konuşurken horoz öttü.
تَدا پِتَرَ اُواچَ ہے نَرَ تْوَں یَدْ وَدَمِ تَدَہَں بودّھُں نَ شَکْنومِ، اِتِ واکْیے کَتھِتَماتْرے کُکُّٹو رُراوَ۔
61 Rab arkasına dönüp Petrus'a baktı. O zaman Petrus, Rab'bin kendisine, “Bu gece horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı.
تَدا پْرَبھُنا وْیادھُٹْیَ پِتَرے نِرِیکْشِتے کرِکَواکُرَواتْ پُورْوَّں ماں تْرِرَپَہْنوشْیَسے اِتِ پُورْوّوکْتَں تَسْیَ واکْیَں پِتَرَح سْمرِتْوا
بَہِرْگَتْوا مَہاکھیدینَ چَکْرَنْدَ۔
63 İsa'yı göz altında tutan adamlar O'nunla alay ediyor, O'nu dövüyorlardı.
تَدا یَے رْیِیشُرْدھرِتَسْتے تَمُپَہَسْیَ پْرَہَرْتُّماریبھِرے۔
64 Gözlerini bağlayıp, “Peygamberliğini göster bakalım, sana vuran kim?” diye soruyorlardı.
وَسْتْرینَ تَسْیَ درِشَو بَدّھوا کَپولے چَپیٹاگھاتَں کرِتْوا پَپْرَچّھُح، کَسْتے کَپولے چَپیٹاگھاتَں کرِتَوانَ؟ گَنَیِتْوا تَدْ وَدَ۔
65 Kendisine daha bir sürü küfür yağdırdılar.
تَدَنْیَتْ تَدْوِرُدّھَں بَہُنِنْداواکْیَں وَکْتُماریبھِرے۔
66 Gün doğunca halkın ileri gelenleri, başkâhinler ve din bilginleri toplandılar. İsa, bunlardan oluşan Yüksek Kurul'un önüne çıkarıldı.
اَتھَ پْرَبھاتے سَتِ لوکَپْرانْچَح پْرَدھانَیاجَکا اَدھْیاپَکاشْچَ سَبھاں کرِتْوا مَدھْییسَبھَں یِیشُمانِییَ پَپْرَچّھُح، تْوَمْ اَبھِشِکَتوسِ نَ واسْمانْ وَدَ۔
67 O'na, “Sen Mesih isen, söyle bize” dediler. İsa onlara şöyle dedi: “Size söylesem, inanmazsınız.
سَ پْرَتْیُواچَ، مَیا تَسْمِنُّکْتےپِ یُویَں نَ وِشْوَسِشْیَتھَ۔
68 Size soru sorsam, yanıt vermezsiniz.
کَسْمِںشْچِدْواکْیے یُشْمانْ پرِشْٹےپِ ماں نَ تَدُتَّرَں وَکْشْیَتھَ نَ ماں تْیَکْشْیَتھَ چَ۔
69 Ne var ki, bundan böyle İnsanoğlu, kudretli Tanrı'nın sağında oturacaktır.”
کِنْتْوِتَح پَرَں مَنُجَسُتَح سَرْوَّشَکْتِمَتَ اِیشْوَرَسْیَ دَکْشِنے پارْشْوے سَمُپَویکْشْیَتِ۔
70 Onların hepsi, “Yani, sen Tanrı'nın Oğlu musun?” diye sordular. O da onlara, “Söylediğiniz gibi, ben O'yum” dedi.
تَتَسْتے پَپْرَچّھُح، رْتِہَ تْوَمِیشْوَرَسْیَ پُتْرَح؟ سَ کَتھَیاماسَ، یُویَں یَتھارْتھَں وَدَتھَ سَ ایواہَں۔
71 “Artık tanıklığa ne ihtiyacımız var?” dediler. “İşte kendi ağzından duyduk!”
تَدا تے سَرْوّے کَتھَیاماسُح، رْتِہَ ساکْشْیےنْسَسْمِنْ اَسْماکَں کِں پْرَیوجَنَں؟ اَسْیَ سْوَمُکھادیوَ ساکْشْیَں پْراپْتَمْ۔

< Luka 22 >